Sayın Başsavcım, Sayın Adalet Komisyonu Başkanım, Sayın İdare Mahkemesi Başkanım, Değerli Hâkim, Savcı ve Meslektaşlarım,
Öncelikle yeni adli yılın, adaletin tesisi için çaba sarf eden bizlere, hayırlı olmasını diliyorum. Şüphesiz her yeni adli yıl başlangıcı, insanın en temel ihtiyaçlarından olan adalet hizmetlerinin değerlendirilmesi bakımından oldukça önemli fırsattır. Çünkü adli faaliyetlerin konusu, bir adli dönem içinde dosya sayısındaki artış veya azalış, dosyaların niteliği ve çeşidi toplumun sorunlarına, idari ve yargısal pratiklerimize ışık tutmakta ve gerek toplumun bu konudaki ihtiyaçlarını gerekse de bu hizmeti veren bizlerin çalışmaları değerlendirme imkânı vermektedir.
Türkiye’de son yıllardaki zihinsel ve yapısal değişime, hukuk sistemimiz ve yargısal pratiklerimiz ile maalesef ayak uyduramamaktayız. Çeşitli nedenleri olmakla birlikte Yargının hala bir hesaplaşma alanı ve aracı olarak görülmesi en temel sorundur. Tüm kısmi değişikliklere rağmen özellikle kamu/vatandaş ilişkisi konusunda sorunlu zihniyet hala devam etmektedir. Devlet, hala vatandaştan korunması, sakınması gereken bir “kutsal”, devletin çıkarları bireyin özgürlüğünden ve çıkarlarından farklı ve üstündür. Bu nedenle hala yargıdan bağışık faaliyetler, adaletin temas etmediği kör noktalar Roboski gibi, toplumsal olaylardaki orantısız şiddet gibi kamu gücünü kullanan kişilerin suçlarının soruşturma ve yargılanma ya da daha doğru bir ifade ile yargılanmaması şeklinde tezahür etmektedir.
Uzun yargılama ve tutukluluk süreleri, istisnai dönemlere ait yargı kurum ve usulleri, kişi ve olaya özgü yargılama pratikleri, meşru ve doğal hakları sınırlayan Terörle Mücadele Kanunu ile maalesef “yargısal olağanüstü hal” devam etmektedir.
Yargının topluma güven hissini veren, sorunların aşılmasında rahatlatıcı bir işleve sahip olması gerekirken, maalesef özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü, demokratik hakların kullanımı gibi konulardaki pratikten dolayı tam aksine güvensizlik ve gerginlik sebebi olmaktadır. Sorunların yargı üzerinden çözülmeye çalışılması nedeniyle maalesef tüm kötü roller yargının payına düşmektedir. Bu durum mahkemelerin kararlarıyla sürekli olarak tartışma konusu olmasına sebebiyet vermekte, yargıyı zayıflatmaktadır. Türkiye artık toplumsal ve siyasal meseleleri istisnai yargı kurumları ve usulleri ile çözme yanlışından bir an önce kurtulmalı Yargı tam bir bağımsızlık ve tarafsızlık içinde faaliyet yürütmelidir.
Tüm toplumsal sorunların yanı sıra mesleki faaliyetlerimizi yürütürken yaşadığımız sorunlar, avukatın yargılama faaliyeti içindeki pozisyonuna da değinmek, bu vesile ile özellikle tutuklu meslektaşlarımızın durumunu bir kez daha hatırlatmak isterim. Şüphesiz hiç kimsenin yargıdan bağışık olma özgürlüğü bulunmamaktadır. Ancak adalet hizmetlerinin bir tarafı olan ve mesleki faaliyetlerinden dolayı uzunca bir süredir tutuklu bulunan meslektaşlarımızın durumunu kabul edilemez bulduğumuzu belirtmek istiyorum.
Bir yandan zorunlu müdafilik hizmetleri ile adeta angarya yasağına aykırı bir şekilde çalışan, mesleki faaliyetleri sürdürürken ulaşımda mutat vasıtalara mahkûm edilen meslektaşlarımızın, öte yandan özel hukuk davalarında bu alandaki temel ilkelere aykırı olarak vekâlet ücretlerinin maktu ücrete ile sınırlandırılması avukatlara ve mesleğimize bakışın da bir göstergesidir.
Meslektaşlarımızın özellikle Emniyet Müdürlüğü ve karakollarda yasadan ve mesleğin doğasından kaynaklanan haklarını kullanırken, öncelikle kendi haklarını anlatmak ve dosyaya ulaşmak konusunda mesai harcamak zorunda kalması avukatların, yargılamanın bir parçası olmaktan çok bu faaliyetlere dışarıdan katılan yabancı bir unsur olarak görülmelerinden kaynaklanmaktadır. Şüphesiz avukatın varlık ve işlev olarak eksik olduğu, zayıf bırakıldığı bir yargısal faaliyet, hem meşruluk, hem de işlev açısından eksik ve zayıf olacaktır. Çünkü savunma hakkı şüpheli ve sanığın haklarının yanı sıra doğal olarak vatandaşın adalet hizmetlerine en rahat temas ettiği, elle tutup gözle gördüğü bir alanı da ifade etmektedir.
Şüphesiz Avukatlar açısından baktığımız sorunları sadece Avukatların ya da Hâkim ve Savcıların sorunları üzerinden çözmek mümkün değildir. Hâkim ve Savcıların çalışma koşulları da çok ağır olduğunun bilincindeyiz. Avukatın yargısal faaliyetlerinde çağın gereklerine uygun pozisyonu Hâkim ve Savcılar aleyhine işleyen bir sonuç doğurmaz, adaletin tesisine yardımcı olur. Bu nedenle çağın gereklerine ve toplumsal beklentilere uygun bir Yargı reformuna ihtiyaç olduğu açıktır.
Tüm bu objektif yapısal ve yasal sorunlara rağmen, Batman Adliyesinde Avukatlar, Hâkim ve Savcılar arasındaki saygın ilişkinin tesisi ve korunması konusunda Sayın Başsavcımızın ve Adalet Komisyonu Başkanımızın Hâkim Savcı ve meslektaşlarımın haklarını teslim etmeyi bir borç biliyorum ve bu konudaki hassasiyetten dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
Bu vesile ile yeni adli yılın gerek gerekse de mesleki sorunlarımızı aşabildiğimiz bir dönemin başlangıcı olmasını diliyorum. Ayrıca Batman’a yeni atanan Hâkim ve Savcılarımıza da başarı dileklerimle hoş geldiniz diyorum, saygılar sunuyorum.