Basın Açıklaması
Tarih: 31.12.2012 | Okunma Sayısı: 4708

BATMAN BARO BAŞKANI AV. YUSUF TANRISEVEN’İN

2011 YILI ADLİ YIL MESAJI

Batman Barosu ve şahsım adına sizi saygı ile selamlıyor, 2011-2012 Adli Yılının, avukatlarımıza, yargıçlarımıza, savcılarımıza, yargı çalışanlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Yeni Yargı Yılının açılışı nedeniyle düzenlenen bu törende, mesleğim ve meslektaşlarım adına konuşmanın benim için hem büyük bir onur, hem de ağır bir sorumluluk olduğunun bilincindeyim. Bu vesileyle aramızdan ayrılmış olan baro başkanlarımızı, yargıç, savcı ve avukat meslektaşlarım ile adliye çalışanlarını saygı ile anıyor ve kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum.

Son idari yargı yaz kararnamesinde ilimiz idare mahkemesine atama yapılmış olması ve ilimizde bu yıl idare mahkemesinin açılması bizi Diyarbakır’a bağımlı olmaktan kurtarmıştır. İdare mahkemesinin açılması için destek veren herkese buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.

Yeni adli yıla, kronikleşmiş olan eski sorunlarla giriyoruz. Geride bıraktığımız her adli yılda, ekonomik, sosyal, siyasal, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü yönünden de olumsuz olaylarla karşılaşmaktayız. Yıllardır, her adli yıl açılışında yapılan konuşmalara, eleştirilere, önerilere, yakınmalara karşın, yargı erkini ayakta tutması gereken temel konularda ciddi bir çözüm üretilememiştir. Ülkemizde uzun yargılama süreleri şikayet konusu olmaya devam etmekte ve adeta vatandaş bezmektedir. “Gecikmiş adalet adalet değildir” ilkesi gereği yargılama sürecinin hızlandırılması için gerekli çalışmaların bir an önce yapılması gerekmektedir. Maalesef ülkemizde mevcut imkanlarla adaletin çok sağlıklı işlemediği bilinen bir gerçektir.

Geçen yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren geçmişteki bütün çağlardan çok farklı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağın adı demokrasi çağıdır. Bu çağla birlikte kapalı sistemler açılmaya, otoriter rejimler çökmeye, alışılagelmiş hiyerarşiler yıkılmaya, kimi tabular sorgulanmaya, daha düne kadar doğru bilinenler yanlış, yanlış bilinenler doğru bulunmaya başlamıştır.

Önümüzdeki yasama döneminde Meclisin önündeki en önemli konu yeni anayasanın hazırlanmasıdır. Mevcut anayasanın toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğu ve bugün hiç olmadığı kadar yeni bir anayasaya ihtiyaç bulunduğu toplumun büyük bir bölümünce kabul görmektedir. Yeni anayasanın birey odaklı, toplumun tüm kesimlerini kapsayan ve herkesin “işte benim anayasam” diyebileceği bir anayasa olması ve özgürlükçü bir ruha sahip olması gerekmektedir.  

Devlet Güvenlik Mahkemeleri, 5190 sayılı yasa ile kaldırılmıştır. Ne var ki, kaldırılan DGM’lerin yerine, DGM’leri de aratan biçimde Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri getirilmiştir. İhtisas mahkemesi niteliğinde olmayan bu mahkemeler, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu ile getirilen insan odaklı yargılama modelinin amacına ve ruhuna aykırıdır. Bu mahkemelerin bir an önce kaldırılması gerekir.

Kanunlar da eşyalar gibi zamanla eskir ve kullanılamaz hale gelir. Böyle durumlarda yasama organı harekete geçer, eskiyen ve işe yaramaz hale gelen, toplumun gereksinimlerini karşılamayan kanunları değiştirir. Bugün bölgemizde hiçbir şiddet eylemine katılmadığı halde sadece bir yürüyüşe katıldıkları için sekiz buçuk yıl ceza alan ve yine aynı cezanın verilmesi için davaları devam eden binlerce insan var. Dün televizyonlarda bir haber yer alıyordu. Amerikan haber ajansı AP’nin, devletlerin sağladığı bilgi edinme hakkını kullanarak dünya nüfusunun yüzde 70’ine denk gelen 66 ülkede yaptığı araştırmaya göre, 11 Eylül 2001’den bu yana tüm ülkelerde 119 bin 44 kişi tutuklanmış, 35 bin 117 kişi de terörist olarak hüküm giymiş. Türkiye, 12 bin 897 hükümlü sayısı ile ilk sırada. İkinci sırada ise 7 bin kişi ile Çin yer alıyor. Bunun anlamı Türkiye, tüm dünyadaki tutuklamaların üçte birini gerçekleştirmiş ve en yakın rakibi birbuçuk milyar nüfuslu Çin’e neredeyse iki kat fark yapmış. Türkiye’de 2006 yılında terörle mücadele yasasında yapılan değişikliklerin ardından, 2005’te 273 olan mahkumiyet sayısı 2009’da 6 bin 345’e çıktı ve bu sayı artmaya devam ediyor.

Yasa değiştikten sonra ülkemizde terör ve şiddet olaylarının azalmadığı tam tersine kat be kat arttığını gözlemlemekteyiz. Demek ki cezaların arttırılması çözüm olmamakta, çözümün çağdaş demokrasi anlayışı içerisinde aranması ve yasalardaki antidemokratik hükümlerin ayıklanması gerekmektedir.  

Bazı düşünce ve değerlendirmelerin doğru olup olmadığı zaman içerisinde ve biraz da yaşadıktan sonra ortaya çıkıyor. Daha önce 20 Temmuz-05 Eylül tarihleri arasında yapılan “Adli Tatil” uygulamasının yanlış olduğu, bunun Türkiye’nin tarım toplumu olduğu dönemlerden kaldığı ve adli tatilin kısaltılması gerektiği yoğun bir şekilde dillendirilmiş ve neticede adli tatilin on gün kısaltılarak 1 Ağustosta başlamasına karar verilmişti. Ancak bunun uygulamada sıkıntılar doğurduğu görülmüş ve bu uygulama yeniden değiştirilmiştir. Önümüzdeki seneden itibaren adli tatil 20 Temmuzda başlayacak ve 31 Ağustosta sona erecektir. Yani bu 6 Eylülde yapılan son adli yıl açılış töreni niteliğini taşıyor. Yeni uygulamanın çok daha uygun olacağını belirtmek isterim.

Tutuklama kararı, özgürlük hakkına hukuk yoluyla da olsa tecavüz niteliği taşıdığı, adil yargılanma hakkı ile doğrudan ilişkili ve yine ceza değil bir önlem, kural değil bir istisna olduğu için son derece dikkatli biçimde verilmesi gereken kararlardandır. Ne yazık ki, ülkemizdeki uygulama biçimi itibariyle tutuklama, istisna ve önlem olmaktan çıkmış, kurala, cezanın infaz şekline ve hatta zaman zaman insanlara gözdağı verme ve insanları terbiye etme aracına dönüşmüştür. İnfaz rejiminin değişmesi, son yıllarda mala karşı suçlardaki artış ve demin belirttiğim nedenlerden dolayı ülkemizdeki cezaevleri, kapasitelerinin iki, üç katını barındırmakta tutuklu ve hükümlüler insan onuruna yakışmayan koşullarda cezaevlerinde kalmaktadır. Türkiye Barolar Birliği tarafından yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde tutuklu sayısının hükümlü sayısından fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, bir önlem ve istisna olan tutuklamanın, kurala ve hatta cezaya dönüştüğünün göstergesidir.

Tutuklamaya ilişkin yargı kararlarındaki keyfilik ve çifte standartlık, mağdur olan sade yurttaşlar tarafından yıllardır şikayet, avukatlar ve barolar tarafından da eleştiri konusu yapılmasına rağmen, maalesef terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklananların dışındakiler için kamuoyundan yeteri kadar ilgi, tepki ve destek görmemiştir.

Demokrasiye musallat olan darbeciler, yasa dışı örgüt üyeleri, başkaca suçların failleri elbette yargılansınlar ve hak ettikleri cezaları alsınlar. Bu, yurttaş olarak, hukukçu olarak, demokrasiye bağlı insanlar olarak bizim de istediğimiz bir şeydir. Ama her şey hukuka uygun olmalıdır, suç işleyen, suç işlediği hususunda ciddi kanıtlar bulunan, adına sanık ve şüpheli dediğimiz kişilerin de hakları olduğu hususu dikkate alınmalıdır. Bugün bizim eleştiri konusu yaptığımız, yakındığımız tutuklama olgusunun, Anglo-Saksonlar tarafından neredeyse 300 yıl önce tanınan ‘Habeas Corpus Hakkı’ ile sorun olmaktan çıkarılarak asıl olanın tutuksuz yargılama olduğu, tutuklamanın son çare olduğu ve tutuklama yerine yasa ile getirilen alternatif tedbirlerin daha sık uygulanması gerektiği hususu, artık bizim yargıç ve savcılarımız tarafından da bilinmeli ve uygulanmalıdır.

İnsanız. Her toplumda melekler olduğu kadar, şeytanlar da var. Birey olarak hepimizin sağlıklı, olumlu yanlarımız olduğu gibi, yanlışlarımız, eksiklerimiz de var. Onun için Fransızlar “Herkesin dolabında bir ceset vardır” diyor. Esasen, herkes melek olsa idi, hukuka, yasalara, avukat, yargıç ve savcılara gereksinme olmazdı. Melek ya da şeytan olalım, suç denilen şey hiçbirimizin uzağında değil. Hiç suç işlememiş olmamız, ileride de suç işlemeyeceğimiz anlamına gelmez. Hepimiz her an bir suç isnadına, iftiraya maruz kalabilir, ya da hukuki bir çekişmenin tarafı olabiliriz. Hukukun bir gün herkese lazım olacağı asla unutulmamalıdır. Bu gibi durumlarda, profesyonel bir desteğe, yani avukata gereksinmemiz olacağı açıktır. Esasen Charles Dickens’in özlü deyişi ile “kötü insanlar olmasaydı, iyi avukatlar olmazdı.” Bütün bunları dikkate aldığımızda, savunma hakkının ve avukatın önemi ve değeri ortaya çıkar.

Meslekleri gereği hayatın tam içinde olan, toplumun hemen her kesimi ile temas halinde bulunan ve yasa ile kendilerine insan haklarını koruma ve kollama görevi verilen avukatlar ve barolar pek çok sosyal sorumluluk projesinin de destekçisidirler. Bu itibarla baromuz da ilimizdeki diğer sivil toplum kuruluşları ile birlikte huzur ve barışın tesisi için elinden gelen çabayı göstermiş, birçok toplumsal olayda arabulucu olarak görev yapmış ve bu olaylarda kimsenin burnu kanamadan olayların sona ermesine yardımcı olmuştur.

İnsanlık, tarih boyunca barışa özlem duymuş ve bu özlemi gerçekleştirmeye çalışmıştır. 21. Asır, bilgi çağı olduğu kadar, insan haklarının da çağıdır. Son yıllarda Kürt sorunun demokrasi temelinde çözümü yönünde çok ciddi tartışmalar yaşanmaktadır. Türkiye’nin önceki nesillerden devraldığı bu sorunu, sonraki nesillere bırakma lüksü bulunmamaktadır. Gelinen noktada sorunun çözümü konusunda toplumun büyük bir bölümünde konsensüs oluşmuşken yeniden şiddet olaylarının tırmanması bizleri endişeye sevk etmiştir. Kan ve barut kokusunun egemen olduğu bir iklimde barış seslerinin duyulması mümkün değildir. Bu nedenle şiddetin bir an önce sonlandırılması ve çatışmaların süresiz olarak durdurulması gerekmektedir. Ülkemizde herkes için demokrasinin standartları yükseltilmeli, tutuklu bulunan belediye başkanları ve milletvekilleri serbest bırakılarak düz ovada siyaset imkanı sağlanmalı, Meclisi boykot etmek yerine çözüm Mecliste aranmalı ve silahlı mücadelenin terk edilerek şiddetin bir hak arama aracı olarak görülmemesi gerekmektedir. Bizler artık kan ve gözyaşı görmek istemiyoruz. Batman Barosu her zaman, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve hukuk devleti ilkesini benimsemiş ve sorunların diyalog ile barışçıl çerçevede çözümünden yana olmuştur. Sorunun çözümü için herkesin cesur davranması ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir.

Yeni adli yılın, insanlığa, ülkemize, yurttaşlarımıza adalet, barış, huzur ve mutluluk getirmesini diler, beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım.    

 

 

                                                                                  

          Av. Yusuf TANRISEVEN                                          Batman Baro Başkanı

23.11.2024
AV. ABDULHAMİT ÇAKAN
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.