Kürt meselesinin barışçıl çözümünü amaçlayan çabaların ürünü olarak 3 Ocak 2013 tarihinde İmralı ziyareti ile başlayan ve seçim öncesi “siyaseten” askıya alınan sürecin son evresi Suruç’ta 31 kişinin yaşamını yitirdiği IŞİD saldırısı ve akabinde meydana gelen karşılıklı saldırılarla maalesef fiilen bitmiştir.
Toplum güçlü bir irade beyanı ile barış sürecine destek olmuştur
Çözüm süreci toplumda bulduğu geniş destek ve güçlü karşılık ile genelde siyaset kurumuna özelde ise sürecin iki siyasi aktörü AKP ve HDP’ ye tarihsel bir imkân sunmuştur. 7 Haziran seçimlerini bu sürecin devamından yana ortaya konmuş bir irade beyanı olarak okumak mümkündür. Tam da bu noktada daha cesur ve güçlü adımlar atılması ve çatışmasızlık halinin kalıcı bir barışa dönüşmesi beklenmekte iken yeniden onlarca kişinin hayatına mal olan çatışmalı ortama dönülmüş olmasının faturası da vebali de büyük olacaktır.
Daha büyük bir siyasal kazanç amacıyla şiddet diline sarılmak topluma da siyasete de kaybettirecektir
On yıllardır yaşadığımız acı tecrübeler daha büyük siyasi kazançlar elde etmek için şiddet diline sığınan hiçbir aktörün kazanmadığını tam aksine kaybettiğini ortaya koymuştur. Bir bütün olarak siyaset kurumu kendi varlık sebebini ortadan kaldıran ve meşru siyaset araçlarını önemsizleştiren tutum ve söylemlerinden kaçınması zorunludur. Bu bağlamda sivil siyaset alanının parti kapatma, dokunulmazlık tartışmaları ve yargıya müdahale ile daraltılması, yargının siyaset ve sivil toplumla mücadelede araçsallaştırılması gibi yollara başvurulması sorunun derinleşmesinden başka bir sonuç doğurmayacaktır. Demokrasiye yöneldiği düşünülen hiçbir tehdit ve saldırı demokrasi ve meşruiyetten ayrılmayı meşru kılmamaktadır. Bu nedenle sürecin aynı zamanda siyaset kurumu için de ciddi bir sınav olduğunu hatırlatmak isteriz.
Barışta ısrarcı olmak ahlaki bir yükümlülüktür
Hiçbir gerekçe, yaşam ve barış hakkının ihlal edilmesinin gerekçesi olamaz. Bütün bu tartışmalar içinde tartışılmayacak tek gerçek insan yaşamının kutsallığı ve onurlu bir yaşamın koşulu olan barış hakkıdır. Hiçbir hamasi nutuk, bir annenin ömür boyu taşıyacağı acıyı hafifletmez, hiçbir slogan bir çocuğun hayatındaki boşluğu doldurmaz. Bu gerekçelerle barışta ısrarcı olmak herkes ama herkes için ahlaki bir yükümlülüktür.
Her gün devam eden yaşam hakkının ihlalinin ve hatta ölü bedenlere yönelen cinnet halinin sona ermesi, nihai barışın tesisinin önkoşulu olarak ellerin tetikten çekilerek çatışmasızlığın sağlanmasının bu ülkenin en acil ihtiyacıdır.
Batman Barosu olarak insan yaşamından ve barıştan yana tutumumuzdan vazgeçmeyeceğiz. Bütün bir siyaset kurumunu toplumun ve farklı toplumsal kesimleri temsil eden STK’ların barış çağrılarına kulak vererek barış çabalarına kaldığı yerden devamı konusunda çaba göstermeye çağırıyoruz. 01.08.2015
Saygılarımızla,