Hukuk Devletine Dönüş Çağrısı!
1 Kasım 2017 tarihinden bu yana tutuklu bulunan sivil toplum ve insan hakları savunucusu Osman Kavala, o tarihten bu yana 3 kez tutuklanıp 2 kez tahliye edilmiştir.
Osman Kavala’ya son olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve kamuoyunda “Gezi Davası” olarak bilinen dosyada “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Ortadan Kaldırmaya veya Görevini Yapmasını Engellemeye Teşebbüs Etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay ve Yiğit Ali Emekçi’ye de “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmekten” 18’er yıl hapis cezası verilmiştir.
Osman Kavala’nın 3 kez tutuklanıp 2 kez tahliye edilmesi ve nihayetinde daha önce beraat ettiği suçtan bu kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alması Kavala hakkındaki yargı süreçlerinin Kavala’yı tahliye etmemek üzere kurulu olduğunu göstermektedir. Öte yandan Osman Kavala’nın Gezi Parkı eylemlerinden dolayı 5,5 yıl boyunca hiçbir şekilde suçlanmamış olması da soruşturma ve davanın siyasi saiklerle görüldüğünü göstermektedir.
AİHM’in Osman Kavala hakkındaki 10 Aralık 2019 tarihli kesin kararı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2 Şubat 2022 tarihli ihlal prosedürünü başlatma kararı sonrası, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu karara uyarak Osman Kavala’yı tahliye etmesi gerekmekteyken oy çokluğuyla mahkumiyet kararı vermesi Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve dolayısıyla ahde vefa ilkesine aykırıdır.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Gezi Parkı eylemlerinin hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçu olduğunu kabul etmesi, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ağır bir ihlalidir. 2013 Yılında yaşanan Gezi Parkı eylemleri, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle korunan ifade ve toplanma özgürlüğü kapsamındaki barışçıl protestolardır. Protestoculardan bazılarının genele teşmil edilemeyecek düzeyde şiddet hareketlerine başvurmuş olması, diğer protestocuların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahale edilmesinin tek başına gerekçesi olamaz.
Öte yandan 3 hakimli Mahkemenin 2 hakimle ve oy çokluğuyla verdiği mahkumiyet kararında imzası bulunan üye hakimlerden birinin 2018 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi'nden Samsun milletvekili aday adayı olduğunun ortaya çıkması, davanın özel koşulları dikkate alındığında (Görülen dava Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başında bulunduğu hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs davasıdır) bir tarafsızlık sorunu olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de gelinen son nokta Anayasa'nın 38. maddesiyle koruma altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ortadan kalktığı bir sürece işaret etmektedir. Mahkemelerin ağırlaştırılmış müebbet gibi ağır hapis cezası gerektiren bir suçta yorum ve takdir yoluyla suçun işlendiğini kabul etmesi davanın özel koşulları dikkate alındığında bir bağımsızlık sorunu olduğunu da göstermektedir.
Yargı süreçlerinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerce, siyasi telkin ve saiklerden uzak bir biçimde yürütülmesi hukuk devleti için hayati derecede önemli bir durumdur.
Batman Barosu, Gezi Davası’nda verilen mahkumiyet kararlarının siyasi saiklerle verildiğini vurgular, yargısal makamlara davanın AİHM kararında öngörülen hususlar çerçevesinde yeniden görülmesi, Osman Kavala ile hükümle tutuklananların tahliye edilmesi çağrısında bulunmaktadır.
Bu çağrı aynı zamanda bir hukuk devletine dönüş çağrısıdır.
Kamuoyuna ve meslektaşlarımıza saygıyla duyurulur.
Batman Barosu