Basına ve Kamuoyuna
Barolar nitelikleri gereği, insan hakları mücadelesinin başat aktörlerinden biri olup, bu yönlü faaliyetleri gönüllü/ahlaki tercihlerinin yanı sıra, yasadan kaynaklanan zorunluluğa da dayanmaktadır. Dolayısıyla yaşam hakkından, çevre hakkına düşünce ve ifade hürriyetine neredeyse tüm yaşamı kuşatan insan hakları mücadelesi baroların temel görev ve faaliyet alanıdır. Bu nedenle insan hakları mücadelesini, “belli gün ve haftalar” çerçevesinde tüketilmeyecek ölçüde önemli ve ciddi bir görev olarak görmekteyiz.
Bu önem ve ciddiyete binaen ve günlük siyasal kaygılardan arınmış, bireyin özgürlüğünü ve toplumsal adaleti esas alan insan hakları mücadelesinin güçlenmesi için Batman’da ilk kez, özelde bu konuda çalışan meslektaşlarımız ve ilgili STK’ların katılımı ile 7 hafta devam eden 15 temel konunun işlendiği insan hakları savunucusu merhum başkanımız Av. Sedat Özevin’in ismiyle seminerler dizisi yaptık.. Bu vesile ile bu çalışmaya katılan ve destek veren herkese bir kez daha teşekkür ederiz.
İnsan hakları mücadelesi bizlerin günlük mesleki ve kurumsal faaliyetlerimizin bir parçasıdır. Bu nedenle 10 Aralık tarihinin “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmasını mevcut durumun değerlendirmesi konusunda bir fırsat olarak gördüğümüzü, insan hakları bağlamında hak ve hürriyetler konusunda bir değerlendirme yapmaz isteriz.
Barış Tüm Hakların Ön Koşulu Haline Gelmiştir
Her şeyden önce, Türkiye’nin son 30 yılında neredeyse tüm hak ihlallerinin sebebi ve gerekçesi kılınmış olan Kürt meselesinin barışçıl çözümü konusundaki çabaları, tüm eksikliklerine rağmen önemsiyor, bu konuda istikrarlı ve ısrarcı olunmasının gerektiğini yineliyoruz. Şiddet ortamının insan haklarını bir bütün olarak sınırlama gerekçesi kılındığını yıllarca acı bir şekilde tecrübe etmiş bir toplumda barış adeta tüm hakların ön koşulu haline gelmiştir.
Güçlü Barış Talebini Karşılayacak Yasal ve Yapısal Değişiklikler Yapılmamıştır
Güçlü toplumsal desteğe rağmen maalesef kalıcı ve esaslı bir barışın koşulu olan yasal ve yapısal değişiklikler beklentileri karşılayacak ölçüde değildir. Toplumun tüm kesimlerince değiştirilmesi konusunda mutabakata varılan yeni bir Anayasa çalışmasının yarım kalması, komisyon çalışmalarının şeffaf ve denetlenebilir nitelikte olmaması bu güçlü beklenti ve ihtiyacın gerisinde bir siyasal yapının devam ettiğini göstermektedir.
PVSK ve Cezasızlık Politikaları Polis Şiddetinin Arttırmaktadır
Özellikle son dönemde tüm toplumsal olaylarda, aşırı, orantısız ve anayasal bir hak olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkını ortadan kaldıran müdahaleler, dahası bu toplumsal olaylarda yaşam hakkı ihlaline varacak uygulamalar yaşanmaktadır. Bu ağır ve açık ihlaller kamu gücünü kullananlar tarafından sahiplenilmekte, suç işleyen kamu görevlileri cezasız kalmaktadır. En son Yüksekova’da iki vatandaşımızın ölümü ve birinin de ağır yaralanması ile sonuçlanan, sonrasında başta Diyarbakır olmak üzere ölümleri protesto gösterilerine yapılan müdahaleler ile bu tutum akıl dışı bir hal almıştır.
Yaşam hakkına, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına aykırı bu saldırıları kınadığımızı ve sorumluların bir an önce açığa çıkarılmasının gerektiğini bu vesile ile bir kez daha belirtmek isteriz. Son bir yıldır Türkiye’de yaşanan bunca ölümlü olaya, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile kolluğa tanınan aşırı güç ve silah kullanma yetkisi ile cezasızlık politikası kaynaklık etmektedir.
TMK Meşru Siyasal Alanı Daraltmaktadır
Terörle Mücadele Kanunu siyasal özgürlükleri daraltan bir işlev ile fiilen parti kapatma anlamına gelecek tutuklamaların gerekçesidir. Olağanüstü dönemlerin zihniyetini taşıyan bu yasa ile özgürlükler konusunda atılan tüm adımlar boşa çıkarılmakta, meşru siyasal alan kriminalize edilmektedir. Bu nedenle TMK’nın bir bütün olarak derhal kaldırılması, bu yasaya dayalı tüm mahkûmiyetleri ortadan kaldıracak genel bir af çıkarılması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesinin yakın zamanda verdiği karar ile Türkiye’de yargılamaların ve tutuklamaların uzunluğu bireylerin makul bir sürede ve dolayısıyla adil yargılama hakkının açıkça ihlal edildiği hüküm altına alınmıştır. CHP Milletvekili Mustafa Balbay’ın tahliyesine gerekçe olan tüm koşulların aynı zamanda BDP milletvekilleri ve dahası aynı koşullardaki tüm tutuklular için de geçerli olduğu, yasalar önünde eşitlik gereği tümünün tahliye edilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
“Toplum Hayatı İçin Tehlikeli” Hasta Tutsaklar
Yakın zamanda bölge barolarınca hazırlanan kamuoyu ile paylaşılan ön raporla gündeme getirdiğimiz hasta tutuklulara dikkat çekmek, hasta tutsakların tedavi süreçlerinde yaşadıkları sorunlara cezaevlerinin kötü koşullarının eklenmesi ile üstüne üstlük bir cezalandırmaya tabi tutulduklarını ve ayırımcı muamelelere maruz kaldıklarını belirtmek gerekmektedir. Adli Tıp Kurumunca verilen raporlarla cezaevinde kalamayacağı belirtilen felçli tutsakların bile “toplum hayatı için tehlikeli” sayılması nedeniyle tahliye edilmediği gayri insani yaklaşımın altını çizmek gerekecektir.
Ana dilde eğitim hakkının sınırlanması, kadın, çocuk ve engelliler gibi dezavantajlı grupların sorunları, yasa dışı dinleme ve fişlemeden neredeyse herkesin mağdur olduğu, özel yaşama müdahale anlamına gelebilecek düzenleme tartışmalarının günlük sorunlara dönüştüğü bugünlerde, Roboski’de yaşanan katliamın sorumluların gizlenmeye devam edildiğini bir kez daha belirtmek gerekmektedir. Bugün bölge baroları ile birlikte Batman Barosunun temsilcilerinin yaşanan katliama ve sorumluların cezasızlık zırhı arkasına gizlenmiş olmasına dikkat çekmek için yeniden Roboski’deler. Failler cezalandırılmayıncaya kadar bu yaranın açık kalacağı ve toplumun gündeminde olacağı bilinmelidir.
Tüm bu ağır sorunlar karşısında, insan hakları savunuculuğu ve mücadelesinin ahlaki ve yasal görevimiz olduğu bilinciyle, insan hak ve onurunun vazgeçilmez değerlerimiz kabul ederek çalışmalarımızın aynı ciddiyetle devam edeceğini kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.