BATMAN BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZİ
8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
BASIN AÇIKLAMASI
Yaşamın her alanında var olup mücadele eden kadınların, onurlu mücadelesiyle kazandıkları tüm dünyada kutlanan gündür 8 Mart. Bugün dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar; ne yazık ki, her dönemde olduğu gibi halen ve pek çok toplumda sadece "kadın" olmaktan kaynaklanan ayrımcılığa ve şiddete uğramaktadırlar. kadınlar sosyal, siyasal ve ekonomik olarak toplumun en dezavantajlı kesimlerinden birini oluşturmaktadır. Bu "dezavantajlılık" halinin yaşamın her alanında sürekli olmasına karşın, ancak 8 Martta kamuoyunun dikkatini kimi başlıklara çekmek olanaklı olabiliyor.
Kadınlar, insan hakları mücadelesi tarihinde haklardan eşit şekilde istifade edebilmek için mücadele ettiler ve hala da etmektedirler. Bu mücadelenin adı Kadının İnsan Hakları Mücadelesidir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği gereği kadınlar, insan haklarının bir öznesi olduklarının altını çizmekte ve sadece kişisel ve siyasi haklardan değil aynı zamanda ekonomik ve sosyal haklardan da eşitlik talep etmektedirler.
Her 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınlar; yoksulluğun kadınlaşması, ev içi görünmeyen emek sömürüsü, düşük ücretle veya kayıt dışı olarak istihdam edilme; iş yaşamında cinsel taciz ve saldırının önlenememesi, istihdam ve sosyal güvenlik politikaları, gebelik- kürtaj ve doğum kontrolü gibi kadının sağlık hakkına ilişkin konularda kadınların talep ve ihtiyaçlarının dikkate alınmaması, kız çocuklarının eğitim hakkına engel olan erken yaşta zorla evlilik gibi temel yaşam alanlarındaki hak ihlallerine ve haksızlık uygulamalarına karşı taleplerini daha yüksek sesle evde, sokakta, işte, kısacası her yerde dile getirmektedirler.
Toplumsal cinsiyet eşitliğine zemin hazırlayan en önemli sözleşme, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan ve ülkelerin onayına sunulan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi” dir. Sözleşme ile taraf devletlere toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ve görünümlerin tasfiye edilmesi için gerekli her türlü önlemi alma konusunda sorumluluk verilmiştir. CEDAW Komitesinin 1992 tarihli kararında da kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyete dayalı bir ayrımcılık biçimi olduğu ve insan haklarının kullanılmasını engellediği ifadesi yer almıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair Bildirisi’nde kadına karşı şiddet; “ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir şiddet eylemi veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” olarak tanımlanmıştır. Bildiride fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ve sözlü istismar ile namus cinayetleri, cinsel Saldırı , cinsel taciz, gıda kaynaklarından yoksun bırakılma, sağlık hizmetlerine erişimin sınırlandırılması ve çocuklarının cinsel istismarı gibi birçok konu kadına yönelik şiddet olarak alınmıştır.
Avrupa Konseyi’nin kadınlara yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek amacıyla hazırladığı, İstanbul Sözleşmesi olarak anılan ve 2011 yılında İstanbul’da imzalanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin onaylanması Türkiye için çok önemli bir adım olarak kabul edilmektedir. Böylesi hayati öneme sahip anlaşmadan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden resmen ayrıldı. Oysaki ; resmi adı "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi" olan İstanbul Sözleşmesi, şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması ve faillerin cezasız kalmasının önlemek için 11 Mayıs 2011’de imzaya açılmıştı.
2021 yılında 416 kadın erkekler tarafından katledildi, 157 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu,645 kadın seks işçiliğine zorlandı ve kadınlar sayısız hak ihlaline maruz kaldı. 2022 yılının ilk iki ayında yani dün itibari ile 72 kadın katledildi.
Ne yazık ki, bu korkunç tablonun karşısında kadına yönelik şiddete karşı en kapsamlı ve yeni sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi ülkemizde yürürlükte değil. Siyasi iktidarın ayrımcı uygulamalarına karşı, LGBTİ bireylerin haklarına ve nefret cinayetlerine karşı mücadele eden biz kadınlar sesimizi yükseltiyoruz ve buna karşı da mücadele edeceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyoruz.
Bu dehşet verici tablonun karşısında, uluslararası normlara ve standartlara göre oluşturulmuş bütün uluslararası belgeleri, bu belgeleri imzalayan Türkiye Cumhuriyeti’nin yükümlülüklerini ve Anayasamızın eşitliğe ilişkin maddelerini bir kere daha vurgulamak ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle ve ayrımcılıkla mücadele etmek için kurumlara görevlerini anımsatmak istiyoruz.
Evlilik öncesi ve evlilik boyunca eğitimden mahrum bırakılan ve bir meslek edinmelerine engel olunan; ev işi, çocuk ve yaşlı bakım yükü üzerine yıkılan; iş hayatından uzaklaştırılan ya da sigortasız, esnek ve düşük ücretle çalıştırılan kadınlar boşandıktan sonra daha da yoksullaşıyor. Boşanma sonucunda ağırlıklı olarak kadınların ekonomik olarak güçsüz duruma düşmelerinin sebebinin toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu biliyoruz. Türkiye’de kadınların istihdamdaki oranı yüzde 26,3 iken erkeklerin yüzde 59,83. Üstüne üstlük aynı işte çalışmalarına rağmen kadınlar erkeklerden yüzde 12 daha az kazanıyor. Kadınlar nafaka talebi olan boşanma davalarının yüzde 82,9’unda şiddete maruz kalıyor. Erkek şiddetine maruz kalan kadınların şiddetten uzaklaşabilmelerinin ve bağımsız bir hayat kurmalarının önüne bir engel daha koyulmasını kabul etmiyoruz.
Bizler; nafaka hakkımızdan, Medeni Yasa ile tanımlanmış haklarımızdan ve kazanımlarımızdan hiçbir koşulda vazgeçmeyeceğimizin altını çizerek, bu hususları tartışmaya açmanın; şiddet olaylarının ve kadın cinayetlerinin artmasına yol açmaktan başka bir sonuç yaratmayacağını belirtiyoruz.
Bu sene 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, Ukrayna’da yaşanan savaş süreciyle karşılıyoruz. Her savaşta olduğu gibi bu savaşta da en çok kadınlar ve çocuklar mağdur olmakta ve yaşanan süreç, dünya barışını açıkça tehdit etmektedir. Bu durumu kabul etmiyor, tüm taraf devletleri evrensel barışa hizmet etmeye davet ediyoruz.
Her 8 Mart’ta olduğu gibi; kadınları yok sayan beden politikalarına, kadına yönelik şiddete, kadın cinayetlerine, kadınlara yönelik her türlü baskı ve ayrımcılığa, güvencesiz ve esnek çalışmaya karşı kadın dayanışmasının bir parçası olmaya, toplumsal cinsiyet eşitliğinin her alanda sağlanması için mücadeleye ve her yerde isyanımızı dile getirmeye devam edeceğiz!
Toplu taşıma araçlarında korkusuzca seyahat edebileceğimiz, gece saatlerinde bile ÖZGÜRCE sokaklarında dolaşabileceğimiz, her gün hunharca öldürülmeyeceğimiz güzel günler talebimizi yeniliyoruz.
“Kadın cinayetleri politiktir” diyor, bir kez daha Medeni Kanun’a ve 6284 sayılı Yasa’ya dokunulmamasını, yasaların etkin bir şekilde uygulanmasını ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak politikaların oluşturulmasını talep ediyor. EŞİTLİĞİMİZ ÖZGÜRLÜĞÜMÜZDÜR.
BATMAN BAROSU KADIN HAKLARI MERKEZİ