BASINA VE KAMUOYUNA
Dominik Cumhuriyeti’nde Trojillo Diktatörlüğü’ne karşı daha güzel ve özgür bir dünya için mücadele eden ve özgürlük mücadelesinin direniş sembolleri olan Mirabel Kardeşler, 25 Kasım 1960 yılında, eşlerini cezaevinde ziyaret etmelerinin ardından, diktatörün askerleri tarafından arabalarından zorla indirilip tecavüze uğramış ve işkenceyle katledilmişlerdir. Bu katliamın ve kadına yönelik şiddetin hesabını soran kadınların mücadelesi sonucunda, Birleşmiş Milletler 1999 yılında aldığı kararla, 25 Kasımı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan etmiştir. Bu bağlamda tüm dünyada 25 Kasım kadınlara uygulanan baskılara, ayırımcılığa,ev ve aile içi şiddete karşı direnişin sembolüdür. Kadınlara yönelik şiddet skalası ile mücadele etmemiz gerektiğini tescil eden bir tarihtir.
Kadına yönelik şiddet ile ilgili en önemli ve kapsamlı uluslararası belge “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi” (İstanbul Sözleşmesi)’dir. İstanbul Sözleşmesi uluslararası hukukta, kadına yönelik şiddet konusunda yaptırım gücü olan ve çekincesiz imzalanan ilk sözleşme olma özelliğini de taşımaktadır. 2014 yılında imzalanmış İstanbul sözleşmesinde yer alan maddelerin iç hukukumuzda uygulanması diğer devletler nezdinde taahhüt edilmiş ve Anayasamızın 90.maddesi ile uygulanması garanti altına alınmış çok önemli bir uluslararası sözleşmedir.
İstanbul sözleşmesi
1-Kadına yönelik şiddetin Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğinin bir sonucu olduğunu
2-Kadını erkekler karşında ikincil konuma zorlandığını
3-Kadına Yönelik şiddetin insan hakları ihlali olduğunu ve Kadına karşı ayırımcılık olduğunu kabul eder. Ve
1-Kadını şiddetten korumak, şiddeti önlemek ve koğuşturmak
2-Kadın erkek eşitliğini teşvik etmek,Kadına yönelik hertürlü ayırımcılığı ortadan kaldırmak ve
3-Kadınların güçlendirilmesine yönelik etkili politikalar geliştirmeyi ve uygulamayı taahhüt etmişlerdir
Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’nin sorunsuz hayata geçirilebilmesi ve uygunluğun sağlanması için iç hukukta 8 Mart 2012 tarihinde 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” kabul edilmiştir.Türkiye bu kanun ile kadına yönelik şiddetle mücadelede “şiddete sıfır tolerans” prensibi ile hareket edeceğinin sözünü vermiştir.
Ancak toplumumuzda artan şiddet vakıaları,kadın örgütlerinin tüm çağrılarına rağmen giderek artmakta ve gelinen aşamada ise en önemli kazanımlarımız tartışmaya açılmaktadır.
lkemizde her gün,en az bir kadın öldürülmektedir. Kadınlar doğdukları andan itibaren,cinsiyet nedeniyle ayırımcılığa maruz kalmakta;fiziksel,duygusal,cinsel ve ekonomik şiddetle karşılaşmaktadır. Nerede önlemler almamız gerektiğini konuşmamız gerekirken hala batıla inanan,hala kadın ve erke eşitliğini farklı anlayan baskıyla bu yasalar kaldırılsın feveranı ortalarda dolaşmaktadır.. İstanbul sözleşmesinin aileyi çökerttiği konuşulmaktadır.İstanbul sözleşmesi tartışmaya açılmaktadır.. Son dönemlerde kadına yönelik şiddeti önlemede kadın mücadelesinin kazanımları olan düzenlemelere karşı yapılan saldırılar kabul edilemez.
Bizde diyoruz ki ,şiddet her seferinde daha da büyüyerek gelir.Hiç bir insan şiddette boyun eğmek zorunda değildir! Şiddet insan hakları ihlalidir! Şiddet kader değildir! Şiddet gören kadın bu şiddete karşı çıkabilir! Şiddetin bahanesi olmaz! Bir insanın diğer insana sistematik şiddeti eziyettir! Bu eziyet ‘kutsal aile” kavramı ile görünmez kılınamaz! Kutsal olan yaşam hakkıdır! Kadınların yaşam hakkı ise çok açık hükümler içeren İstanbul sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır.İstanbul sözleşmesi’ne karşı çıkanlar ,”beden ayrılmak isteyen kadını öldürürüm” diyenlerdir. İstanbul sözleşmesi’ne karşı çıkanlar,kadınların eril şiddete boyun eğmesini isteyenlerdir. Biz,kadınların yaşam hakkını savunuyoruz.Biz kadınların şiddete maruz kalmama hakkını savunuyoruz.Biz çocukların şiddetin olmadığı bir dünyada büyümelerini istiyoruz.Bu yüzden İstanbul sözleşmesi’nin uygulanmasını istiyoruz. Bu yüzden İstanbul sözleşmesi yaşatır! diyoruz.
İstanbul Sözleşmesinin gerekli olup olmadığı yönündeki sığ tartışmalar kadınların hayatının gerekli olup olmadığının tartışılması demektir. Bu yüzden tartışmaların bir kenara bırakılması ve Sözleşme içeriğinin bir an önce hayata geçirilmesi için çalışmaların hızlandırılması gerekmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ve durdurulmasından söz etmek,kadınlara ve çocuklara karşı şiddet ve insan hakları ihlallerinin ivme kazanarak devam etmesine yol açacaktır.
Biz Batman Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak ;
-Kadın Cinayetlerinin Durdurulmasını,
-Kadına Yönelik Şiddet ve Ev içi şiddettin önlenmesi için gereken tüm tedbirlerin alınmasını ve yasaların uygulanmasını,
-İstanbul Sözleşmesinin yüklediği tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesini
BEKLİYOR VE İSTİYORUZ.
Batman Barosu Kadın Hakları Merkezi