YSK’nun Barış ve Demokrasi platformunun desteklemiş olduğu yedi adayın seçimlere katılamayacağı kararı hukuki bir fiyaskodur. Bu kararın hukuken değil siyaseten verildiği genel kabul görmüştür. YSK’nın kararını aday listelerinin açıklanacağı son güne bırakmış olması, milletvekillerinin YSK’da sürekli eksiklikler konusunda bilgi alış verişinde bulunmasına rağmen kendilerine adaylıkları iptal edilenler konusunda sorun olmadığının söylenmesi YSK’nın kararının ülkeyi kaosa sürüklemeyi amaçladığını göstermektedir. YSK Anayasanın 76. maddesi gereği eski mahkûmiyetleri gerekçe olarak göstermiştir. Ancak bu gerekçeyi kabul etmek mümkün değildir. Keza Gültan Kışanak ve Sabahat Tuncel’in halen milletvekillikleri devam etmektedir. Daha önceki başvurularda sehven cezalarının görülmemiş olduğuna inanmak gerçekçi değildir. Kaldı ki Sabahat Tuncel’in redde gerekçe edilen cezası mazbatasını almadan önce kesinleşmiş olup buna rağmen mazbatası kendisine teslim edilmiştir. Aynı şekilde Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin başvurularının kabul edilmemesi gerekçesi akıl ve mantık dışıdır. Kamuoyunun da bildiği gibi Selim Sadak, Leyla Zana ve Hatip Dicle aynı davadan yargılanıp ceza almışlardır. Selim Sadak 2009 belediye başkanlığı seçimlerinde Siirt Belediye Başkanı olarak seçilmiş, YSK Selim Sadak’ın adaylığı için herhangi bir eksiklik görmemiştir. Oysa Belediye Başkanlığı yeterlilik şartları ile milletvekili yeterlilik şartları aynıdır. Bu durumda Leyla Zana ve Hatip Dicle’nin adaylıklarının kabul edilmemesinin hiçbir geçerli açıklaması bulunmamaktadır. Ertuğrul Kürkçü 1986’da infaz yasasında yapılan değişiklikle cezasını tamamlayarak özgürlüğüne kavuşmuştur. TCK’da yapılan değişiklikle memnu hakların iadesi kurumu kaldırılmış, Avrupa’ya bu değişiklik Türkiye’nin insan haklarına duyarlılığı olarak lanse edilmiştir. Bu durumda 25 yıl önce infazını tamamlamış bir kişinin milletvekili adayı olamaması hangi insan hakları ilkesi ile açıklanacaktır? Tüm bunlar adaylıkları iptal edilen başvurucuların iptal gerekçelerinin hukuki değil, ülkeyi kaosa sürüklemeyi amaçlayan siyasi bir karar olduğu anlaşılmaktadır.
%10 seçim barajı bu ülkenin demokrasisinin önünde büyük bir engeldir. Bu güne kadar barajın kaldırılmaması veya indirilmemesi demokrasi ayıbımızdır. Demokrasi çevreleri bu engeli aşabilmek ve geniş halk kitlelerini meclise taşıyabilmek için bağımsız aday formülünü bulmuş, ancak demokrasi karşıtları devreye girerek buna da engel koymuşlardır.
Bu kararı sadece Kürt halkına değil, Türkiye halklarına ve Avrupa’ya açıklamanın hiçbir yolu bulunmamaktadır. Yeni meclisin sivil anayasa yapacak ve Kürt sorununu çözecek bir meclis olduğuna inandığımıza göre, içinde Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin bulunmadığı bir meclis bu sorunları nasıl çözecek ve toplumsal meşruiyet nasıl sağlanacaktır?
Meclis ve Türkiye halkı seçimlerle oynayan, halkın tercihlerini yok sayan bu bürokrasi ve yargı despotizmine bir son vermelidir. Meclis toplanarak seçimlere girilmeden her yol denenmeli, yasal değişiklik yapılmalı ve adaylıkları iptal edilen adayların engellerinin kaldırılması veya yerine yeniden aday gösterilmesinin yolu açılmalıdır.
Askeri vesayetin ülkedeki her kuruma işlediğine en güzel kanıt bu karar olmuştur. Bu vesayetin kalkması ancak 1980 darbesinin tüm izlerinin ülkeden silinmesi ile ve darbe ürünü anayasanın, seçim yasasının, siyasi partiler kanununun değiştirilmesi ile mümkün olacaktır.
YSK’nın şikâyet yoluyla bu anlamlandıramadığımız kararı geri alacağına inanmak istiyoruz. Yargının siyasi sürece etki etme çabası ve olumsuz müdahalelerinin son bulması dileğimizi tüm kamuoyuyla paylaşıyoruz. 19.04.2011
Şırnak Barosu Ağrı Barosu Adıyaman Barosu
Batman Barosu Bitlis Barosu Bingöl Barosu
Diyarbakır Barosu Elazığ Barosu Hakkari Barosu
Kars Barosu Mardin Barosu Muş Barosu
Siirt Barosu Şanlıurfa Barosu Tunceli Barosu
Van Barosu