Millet iradesine kasteden FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi, halkın direnişi ve olağanüstü fedakarlığı ile akim kalmış, ülke büyük bir felaketin eşiğinden dönmüştür. Devletin neredeyse tüm kurumlarının tepe noktasına kadar sızabilmenin verdiği cüretle darbeye teşebbüs eden FETÖ’nün örgütsel yapısının çökertilmesi için yoğun şekilde operasyonlar yapılmaktadır. Adli süreçleri henüz başlangıç aşamasında olan bu operasyonların seri bir şekilde yürütülmesini teminen ilan edilen OHAL kapsamında pek çok kanun hükmünde kararname yayımlanmaktadır.

İlk zamanlarda ülkenin karşı karşıya kaldığı darbe tehdidinin büyüklüğü ile orantılı şekilde yapıldığı kabul edilen operasyon, gözaltı ve tutuklamaların FETÖ suç örgütünün etkin üyelerinden ziyade, bu örgütün cemaat görünümündeki ev ve yurtlarında kalan veya sohbetlerine halisane duygularla katılan sıradan kişilere yönelmesi, amaca hizmet eden bir hukuki süreci sulandırma tehlikesi barındırmaktadır. Bu örgütün geçmişte işbaşına gelen pek çok hükümet tarafından önünün açılıp desteklendiği, gerçek yüzünü aleni bir şekilde 15 Temmuz 2016 tarihinde gösterdiği dikkate alınarak, bilerek ve isteyerek bu örgütün cürümlerine ortak olanlar dışındaki herkes için 15 Temmuz 2016 tarihi, milat olarak kabul edilmelidir.

Suçlu ile masumun titizlikle ayıklandığı, kişi hak ve hürriyetlerinin korunmasını esas alan bir anlayışla hareket edilmesi, mevcut soruşturmaların selameti ve adalet duygusunun zedelenmemesi açısından son derece önemlidir. Savunma makamı olan avukatların da savunmasına iştirak ettiği şüpheli veya sanığın fikirdaşı gibi bir muamaleye tabi tutulması asla kabul edilemez. Hukuk devletinin gereği sadece mesleğini icra eden avukatların bu önyargı ve haksız ithamlar altında görevini hakkıyla yapabilmesi mümkün değildir. Bu itibarla avukatların fişlenme korkusu yaşamadan ve herhangi bir tedirginlik duymadan görevini icra edebilmesinin koşulları sağlanmalıdır.

FETÖ ile mücadele sürerken PKK ile mücadele amacıyla yapılan operasyonlar kapsamında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve yöneticileri  gözaltına alınıp tutuklanmış, hemen ardından Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanmıştır. Her şeyden önce hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü olmadığı gibi, seçilmiş olmanın kişiye yargılanmama hakkı vermediğini belirtmek isteriz. Bununla birlikte tutuklamanın istisnai bir tedbir olduğu, seçilmiş ve görevi başında olan bir belediyenin başkanı veya yöneticisi hakkında kaçma şüphesinin söz konusu olmadığı, tutuksuz yargılanmanın pekala mümkün olduğu göz ardı edilmemeli ve tutuksuz yargılamanın esas olduğu  unutulmamalıdır.

Siyasî yönü ağır basan gözaltı ve tutuklama sürecinde belli illerle sınırlı olarak internet hizmetinin kesilmesi, bütün bir toplumu mağdur, sosyal ve ticari hayatı geçici de olsa adeta felç etmiştir. Günümüzde temel bir ihtiyaç halini alan internet hizmetinin makul ve geçerli bir gerekçe olmaksızın kesilmesi kabul edilebilir bir durum değildir.

Söz konusu tutuklamalar sonrasında belediyeye kayyım atanması kanuni düzenlemeye şekli anlamda uygun olsa da hukuki meşruiyet zemini açısından sorunlu bir idari tasarruftur. Seçimle işbaşına gelen belediye başkanı ve yönetiminin seçim dışı bir yolla ve toptancı bir yaklaşımla kayyım ataması yoluyla görevden uzaklaştırılmasını hukuki bulmadığımızı belirtmek isteriz.

Batman Barosu olarak OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar eliyle özel veya tüzel kişilerin hukuki durumunu doğrudan etkileyen ve yargı yolu öngörülmeden yapılan, hukuki güvenceyi ve yargı yoluna başvuru hakkını ortadan kaldıran, adil yargılama ve savunma hakkını zedeleyen, haberleşme ve basın hürriyetine aykırı, olağanüstü hal ilanını gerekli kılan olaylarla sınırlı olmayan, kalıcı düzenlemelerden uzak durulması ve yasama ve yargı erkini devre dışı bırakan OHAL dönemi uygulamalarının son bulması ve olağan hukuk normları içinde kalınarak normalleşme sürecine bir an önce geçilmesi gerektiğine inanıyoruz.