BASINA VE KAMUOYUNA
Tarih: 12.04.2017 | Okunma Sayısı: 2287
 

                                                         BASINA VE KAMUOYUNA

 

“Evet” ya da “Hayır” ikileminde  Anayasa değişikliğine ilişkin referandum sürecini yaşayan Türkiye’de basına ve kamuoyuna yeterince yansımayan ve Anayasa’da düzenlenen temel hak ve hürriyetlerle doğrudan bağlantısı olan bir eylem biçimiyle iki aya yakın bir süredir karşı karşıyayız;Açlık Grevleri…

 

Türkiye’nin değişik cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklular, başta çözüm sürecinin bitmesi ile birlikte başlayan hak ihlalleri olmak üzere, cezaevlerinde yaşanan baskı ve hak ihlallerine ilişkin  uygulamaların son bulması adına yaklaşık 60 gündür süresiz ve dönüşümsüz olarak açlık grevini sürdürmektedirler.

 

Her ne kadar kamuoyuna yeterince yansımasa da açlık grevleri grevde bulunan eylemciler için yaşam hakkı yönünden kritik bir eşiğe gelmiş bulunmakta.Buna ilişkin edindiğimiz güncel verilere göre;

 

 Şakran T-2 20, Şakran T-3 10, Şakran T-4 15, Şakran Kadın 5, Sincan Kadın 16, Tekirdağ 10, Tarsus 5, Bolu 10, Antalya 5, Hatay 11, Kepsut 10, Düzce 4, Ceyhan 3, Bayburt 2, Menemen 4, Gebze 7, Silivri 10, Bandırma 21, Kırıklar 12, Kandıra 5 mahpus,

Yine İzmir Kapalı Kadın Cezaevinde (Şakran Kadın) 7, Sincan Kapalı Kadın Cezaevinde 16, Tarsus Kapalı Kadın Cezaevinde 5, Gebze M Tipi kadın bölümünde 7 ve Antalya L Tipi kadın bölümünde 2 kişi olmak üzere  20 farklı cezaevinden 187 tutuklu ve hükümlünün süresiz ve dönüşümsüz açlık grevleri devam etmektedir.

 

Açlık grevleri Şakran T-2 ve T-3 bölümlerinde  58.gününe girerken,Şakran Kadın Cezaevinde 51.gün,Sincan Kadın Cezaevinde 50.gün,Şaktan T-4 bölümünde 44.gün,Tekirdağ T-1 ‘de 37.gün,Tarsus Kadın Cezaevinde 31.gün,Şakran T-4 bölümünde greve başlayan 4.Grup’ta 23.gün,Bolu F Tipi Cezaevinde 17.gün,Hatay T Tipi’nde 13.gün,Antalya L Tipi’nde 15.gün ve Kepsüt Balıkesir Cezaevinde ise 10.gününde devam etmektedir.

 

Bunun yanında yine birçok infaz kurumunda süreli ve dönüşümlü açlık grevlerinin de başladığı bilgisi gelmektedir.

Açlık grevlerinin gelinen süre itibariyle eylemcilerin bedensel ve ruhsal bütünlüklerinde ciddi derecede tahribat yaratacak boyuta geldiği,bazı eylemcilerin bedenlerinde geriye dönük kalıcı hasarların oluşmaya  başladığı  ve hayati tehlikenin oluştuğunu endişeyle öğrenmiş bulunmaktayız.

 

Açlık grevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin alması hayati derecede önem teşkil eden  B1,B6 ve B12 vitamininin bazı cezaevlerinde grevde bulunan eylemcilere sorumlu idare tarafından verilmemesi hayati tehlike ve kalıcı hasarların oluşmasını arttırdığı gibi ilgili kurumlar olan Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın Malta’da Kasım 1991’de  Dünya Tıp Kongresinin 43.Genel kurulunda kabul edilen Malta Bildirgesinde açlık grevinde bulunanlara yönelik olarak düzenlenen yükümlülüklere uygun hareket etmesi ve bu konuda gerekli hassasiyetleri göstermeleri gerektiği açıktır. Bu doğrultuda grevde bulunanların ailelerinden edindiğimiz bilgiler çerçevesinde,açlık grevine katılan mahpusların farklı ve mahpusun ailesiyle iletişimini devam ettirmesini nerdeyse ortadan kaldıracak bir  ile nakil edildikleri,kendilerine gönderilen kargoların cezaevi idaresi tarafından verilmediği,aile iletişimlerinin engellendiği,tek kişilik yerlerde tecride maruz bırakıldıklarını gibi ağır ihlallerin yaşandığı bilgisini almaktayız.

 

Bu bağlamda;

 

İvedilikle açlık grevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin düzenli bir şekilde sağlık kontrollerinin yapılması ve sağlık örgütlerinden görevlendirilecek hekimlerin cezaevlerinde muayene yapmalarına olanak tanınması gerekmektedir.

 

Yine açlık grevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin talepleri ile ilgili olarak Adalet  Bakanlığı’nın diyalog yollarını açması,milletvekilleri başta olmak üzere insan hakları örgütlerinin,hukuk  ve sağlık örgütleri temsilcilerinden oluşan heyetlerin eylemcilerle görüşme yapmasını sağlamak,bağımsız heyetlere cezaevi koşullarını incelemeleri  imkanı tanınmalıdır.

 

Demokrasi ve İnsan Hakları savunucusu kurumlar olarak bizler,

 

-Açlık grevi  eylemine başvuran tutuklu ve hükümlülerin başta sağlık hakkı olmak üzere  yaşam haklarının korunması için yetkilileri eylemcilerin taleplerinin karşılanması noktasında duyarlı olmaya çağırıyoruz.Bu taleplerin karşılanması meselesinin idarenin takdir yetkisinden çok yukarıda da belirttiğimiz gibi yasal bir yükümlülük olduğunu hatırlatıyoruz.

 

 

Sonuç Olarak;

Yaşam hakkını esas alan bir anlayışla  gerek BM İnsan Hakları Beyannamesinde  gerek ise Anayasanın 10.maddesinde vurgulandığı gibi bir insanın,din,dil renk,ırk,cinsiyet,siyasi düşünce,felsefi inanç veya mezhep yönünden herhangi bir ayrıma tabi tutulamayacağı ilkesini hatırlatarak,Anayasanın 2.maddesinde belirtilen “sosyal devlet” ilkesi gereğince kişilerin ,insan sağlığını korumak ve insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamlarını idame etmelerini sağlamanın idarenin yükümlülüğünde olduğunu belirtmek isteriz.

 

Bu sebeple açlık grevi eylemlerinin eylemcilerin beden ve ruhsal bütünlüğünü geri dönülemez bir şekilde bozmasına sebebiyet vermeden,geçmişte  benzer eylemlerde trajik bir şekilde yaşanan can kayıplarına yeni can kayıpları eklenmeden başta yetkililer olmak üzere kamuoyunu bir kez daha ivedilikle duyarlı  ve sorumlu olmaya çağırıyoruz.

 

Unutulmaması gerekir ki,geçmişten bugüne düzenlenmiş olan bütün hukuki düzenlemeler insanların yaşam hakkını esas alır.İnsanların yaşam hakkının korunamadığı  veya yaşam hakkını ortadan kaldırmaya yönelik bir eylemin engellenmediği bir düzende Anayasaya ilişkin bir değişikliğin önemi olmadığı gibi Anayasa’nın kendisinin de bir anlamı kalmamaktadır.

 

Kamuoyuna Saygı ile duyurulur.

24.11.2024
AV. ABDULHAMİT ÇAKAN
BARO BAŞKANI

© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.