Doğu ve Güneydoğu Bölge Baroları 28.06.2014 tarihinde Tunceli’de toplanarak, gündemdeki toplumsal, hukuki ve mesleki sorunlara ilişkin aşağıdaki konularda görüş birliğine varmışlardır.
1) Çözüm sürecinin başlamasından bu yana yapılan görüşmelerin yasal güvenceye kavuşturulması talepleri yüksek sesle dile getirilmişti. Nihayet “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı” TBMM’ye sunulmuştur. Gelinen noktada görüşmelerin yasal güvenceye kavuşturulması ve çözüm süreci aktörlerinin daha cesur ve etkili çalışma yapmasını sağlayacak tasarının önemli olduğu açıktır. Görevlendirilecek kamu görevlilerinin cezai, hukuki ve idari soruşturma baskısı hissetmeden çalışma yapacak olmasının düzenlenmesi önemli bir adım olmakla birlikte, kamu görevlisi olmayıp sürece katılacak sivil toplum temsilcisi ve diğer siyasi kesimler için de yasal bir güvence oluşturulması yönüyle eksik kalmıştır.
Aynı yasanın isminde, gerekçesinde ve amaç kısmında belirtildiği üzere yasanın amacı toplumsal bütünleşmeyi sağlamaktır. Bu nedenle hukuki, siyasi, ekonomik ve toplumsal yönleri gibi birçok boyutu olan bir sorunun salt “terör sorunu” olarak isimlendirmenin yasanın ve sürecin ruhuna aykırı olduğunun altını çizmek gerekmiştir.
Sürecin ivme kazanıp başarıya ulaşabilmesi için sürecin en önemli aktörlerinden Sayın Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu koşulların iyileştirilmesi suretiyle sürece doğrudan katkı sağlanmasının önü açılmalıdır.
2) Suriye’deki iç savaşın başlamasından hemen sonra, Suriye dışından gelen radikal unsurların sadeceKürtler için değil aynı zamanda Suriye içlerinden göç eden tüm halklar için görece güvenli ve insani bir bölge haline gelen Rojava’ya yönelik saldırıları olmuştu. Söz konusu radikal grupların kendi siyasi ve mezhepsel kimlikleri dışında hemen her gruba yönelik bu saldırıları yakın zamanda Irak’a da sıçramış ve yapılan katliamlarla Irak’ta da iç göçle oluşan ağır toplumsal sorunlar yaşanmıştır. Mezhebi taassup ve siyasi karşıtlıkla toplumsal sorunları daha da derinleştiren IŞİD ve benzeri bu akımlar karşısında insani ve demokratik değerleri savunmak gerektiği tartışmasızdır. Irak ve Suriye’de yaşayan hemen her etnik, dini ve mezhepsel grubun Türkiye’de de olduğu unutulmamalıdır. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar devletin özellikle Kürtler ve Aleviler üzerinde sistematik asimilasyon çabaları bu toplumları Ortadoğu’da yaşanan sürece karşı daha da hassas hale getirmiştir. Bu nedenle yaşanan kırılgan süreçte iç ve dış politikanın bu hassasiyetler ve demokratik/insani değerler gözetilerek sürdürülmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır.
3) Irak ve Suriye’deki çatışmalı ortamdan kaçmak zorunda olan ve çoğunlukla Türkiye toplumu ile akrabalık bağı olan insanların yaşam koşulları konusunda toplumsal hassasiyete uygun insani ve sosyal politika yürütülmesi gerekmektedir. Özellikle yakın zamanda sınırı geçmek zorunda kalan çoğunluğu çocuk ve kadın olan sivillere yönelik müdahaleler ve bu müdahaleler sonucunda yaşanan ölümler toplumda ciddi bir infiale sebebiyet vermiştir.
4) Çözüm sürecinin başlamasından bu yana, cezaevlerinde hasta tutuklu ve hükümlülerin salıverilmesi konusunda ciddi bir toplumsal hassasiyet ve beklenti oluşmuştur. Hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliyesi konusunda ağır bürokratik ve idari prosedürlerin esnetilmesi konusundaki çağrı ve çabalar maalesef bu güne kadar karşılık bulmamıştır. Bu nedenle bu konuda acil bir şekilde bağımsız ve tarafsız Adli Tıp uzmanları ve Tabip Odalarından müteşekkil heyetler aracılığı ile rapor hazırlanmasına imkân verecek düzenleme yapılması gerektiği konusunda fikir birliğine varılmıştır.
5) Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerince verilen kararlar konusunda Anayasa Mahkemesince “hakihlali”ne ilişkin kararlar, sadece somut yargılamalara değil aynı zamanda bu mahkemelerin yapısal sorunlarına ve yargılama usullerinin bir bütün olarak sorunlu olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca siyasi iktidarın sözkonusu mahkemelerin kaldırılması konusundaki gerekçeleri de dikkate alındığında, Özel Yetkili Mahkemelerce verilen kararların toplumsal hiçbir meşruiyeti kalmadığı ortadadır. Bu nedenle, bu mahkemeler eliyle verilmişmahkûmiyet kararlarının tamamında yeniden yargılama yolunun açılması gerekmektedir.
6) Mesleki ihtiyaçları karşılamaktan uzak olan Avukatlık Yasa’sının değiştirilmesi konusunda genel bir kabul olmasına rağmen, yeni bir yasanın yapılması ertelenmiştir. Ancak özellikle staja ve mesleğe kabul sınavına ilişkin düzenlemenin ciddi ve acil bir ihtiyaç olduğu gözetilerek, Türkiye Barolar Birliği tarafından çıkarılarak yayımlanan yönetmeliğin geçersiz kalması için çıkarılmak istenen yasal düzenlemeden vazgeçilmesi, staja ve mesleğe kabul sınavının çıkarılan yönetmelik hükümlerince Barolar Birliği eliyle yapılması gerektiğini değerlendirmekteyiz.
7) Gövde baraj ve HES projeleri ile başta Dersim olmak üzere bölgenin birçok ilinde yoğunlaşan doğa katliamının bölgenin insansızlaştırlması ve kültürel mirası da yok edeceği açıktır. Daha önce İdare Mahkemesince iptal edilmesine rağmen “üstün kamu yararı” gerekçesiyle yeniden yapılmak istenen barajlar ile bölgenin hem sosyal hem de doğal dokusu bozulacaktır. Barış ve çatışmasızlık süreci devam ederken kalekolların yapılması toplumda yeniden çatışmalı döneme dönüleceği konusunda tedirginliğe sebebiyet vermektedir. Bölge halkının hassasiyetleri de gözetilerek bu projelerden derhal vazgeçilmesi çağrısını yapıyoruz.
AĞRI BAROSU BATMAN BAROSU BİNGÖL BAROSU
BİTLİS BAROSU DİYARBAKIR BAROSU HAKKARİ BAROSU
KARS-ARDAHAN BÖLGE BAROSU MARDİN BAROSU